aduzav
tirnakdunyaBundan önceki yazımda geleceğin dünyası ile ilgili bazı saptamalarda bulunmuş, geleceğe dair düşüncelerimin sonucundaki öngörülerimden bahsedeceğim devam yazısından bahsetmiştim.
İşte bu düşünceler sırasında vardığım bazı teknolojik ve sosyolojik sonuçlar:
Teknoloji sosyal hayatı da kökünden etkiliyor. Oluşan sanal sosyal hayatlar gelecekte toplumları gittikçe daha da ele geçirecek. Ve bu durumun iki farklı etkisi olacak;
Birincisi, insanların biraz daha içe kapanmaları ve teknolojiye daha da bağımlı hale gelmeleri, ki bunu tahmin etmek için medyum olmaya gerek yok, bugün içinde bulunduğumuz duruma bakmak yeterli.
İkincisinin etkilerinin daha ilginç sonuçları olabilir. Şöyle ki;
Sosyal hayatın sanal ortamlara kaymasıyla insanlarda bazı farklılaşmalar başladı. Gerçek hayatta içine kapalı, çekingen, çok da sosyal olmayan, belki biraz problemli insanların, sanal dünyada fırtınalar estirmesi, yıllarca içine bastırdıklarını dışa vurması, dünyanın en ilginç, en bilgili, en sosyal insanı gibi boy göstermeleri çok da yeni bir durum değil. İnternet fenomenleri haline gelerek milyonlarca kişi tarafından takip edilen, tezahürata uğrayan kişiler gerçek hayatta belki de insanlardan kaçarak, korkarak evinden dışarı çıkamayan kişiler olabilir.
Bu durum aynı kişinin iki farklı hayatı yaşaması anlamına geliyor. Tamamen gerçek bir dünyada çift kişilikli bir zihinde, kişiliklerden biri baskı altındayken ve toplum kişiyi bu sağlıksız durumun tedavisine teşvik ederken, ikinci kişiliğini rahatça yaşayabileceği bir dünyaya sahip olmak bu konuda yaşanan sorunların daha da sıkıntılı hale gelmesine sebep olabilir. Bireylerin psikolojisi anlamında daha ideal bir iklimden mi bahsediyoruz yoksa beklenmedik başka sonuçlara gebe bir dünyadan mı?
Konunun bir adım öteye geçmesi farklı bir bakış açısı ve gerçeklik ile durumu daha da karmaşık hale getirebilir: Gerçekten iki farklı dünyada yaşamak. Artık sosyal hayatımız, iş hayatımız, eğitim hayatımız, düşünebileceğiniz bütün hayatlarımız sanal ortamda da yaşanabiliyor. Ayrıca sanal ortam kendine özgü hayatları da geliştiriyor. Sanal dünyada, örneğin bir online oyunda yer alabilmemiz için gereken sanal karakterlerimize ait sanal özellikleri yine sanal ortam üzerindeki sanal paralarımızla satın alarak o dünyada kendimize yer ediniyor, bu yeri sağlamlaştırıyoruz. Dünyalar kuruyor, savaşıyor, yakıyor, yıkıyor, var oluyoruz.
Gerçek dünyadaki ihtiyaçlarımızı sanal asistanlarımız ile karşılıyoruz. Saatin kaç olduğunu bize Alexa söylüyor, yemeğimizi Google Now sipariş ediyor, trafik durumunu Cortana’dan, hava durumunu Siri’den öğreniyoruz. Haydi bir adım daha illeri gidelim; sanal ortamda gerçek insanlarla tanışıyor ve sosyal çevremizi geliştiriyoruz. Peki karşımızdakinin gerçekten söylediği, kendini tanıttığı insan olduğunu biliyor muyuz? Peki, bir insan olduğunu nereden biliyoruz? Öyle ya, sanal asistanımdan bir sayıyı sıfıra bölmesini istediğimde bana felsefe yapabiliyorsa, sanal dünyada derdimi paylaştığım o kişi de gerçek olmayabilir.
Türkçe’ye “Aşk” olarak çevrilen 2013 yapımı Her filminde, derince escort
görünüş olarak bu güne çok benzese de gelecek bir zamanda geçen bir hikayede, aşırı gelişmiş yapay zeka ürünü işletim sistemleri ile insanların ilişkilerini “iş ilişkisinden” öteye götürerek “aşk ilişkisine” çevirmeleri ve bir yazılıma aşık olan bir adam anlatılıyor. Yapay zekanın bu denli geliştiği bir dünyada çok da “fütüristik” bir görüş değil sanki. Çok uzak bir gelecekten bahsetmiyoruz gibi. Bugün olmaz Ali belki yarın…
Haydi ağzımızdaki baklayı çıkaralım, gerçek insanlarla birlikte, diğer insanların ya da yazılımların “ürünü” sanal “yaratıkların” bir arada yaşadığı sanal bir dünyanın artık çok da absürt bir durum olarak algılamayacağımızı düşünüyorum.
Dünyayı kasıp kavuran Matrix ile aynı yıl vizyona girmiş ancak aynı derecede popüler olamamış bir başka bilim kurgu olan 13. Kat filminde insanların bilgisayar üzerindeki yazılımlarda geliştirdikleri başka “sanal dünyalar” anlatılıyor. Bu sanal dünyalarda yaşayan sanal karakterler, zaman içerisinde tıpkı bizim yaptığımız kocaeli escort
gibi kendi medeniyetlerini geliştirirler ve gelişen bu medeniyet belli bir seviyeye geldikten sonra kendi bilgisayarlarında, kendi “alt-sanal” dünyalarını oluştururlar. Filmin sonunda izleyicide “yoksa ben de bir bilgisayar yazılımındaki sanal bir karakter miyim?” sorusu oluşur.
Sözün özü; sanal dünyanın sanal, gerçek dünyanın gerçek olduğunun ispatı nedir? Peki, sanal hayatın “gerçek” olmadığının ispatı? Konu gittikçe görecelileşiyor mu ne?
Bu sorgulamaların yanıtı, ya da işin gerçeği ne olursa olsun, görünen o ki sanal hayat bazıları için gün geçtikçe gerçek hayatın önüne geçiyor. Gelecekte bu durumun daha da ileri gideceği, belki bazısı için daha vahim sonuçlar doğururken bazısı için daha güzel bir dünya, daha gerçek bir evren sunacağı çok açık.
Yazının devamında, biraz daha elle tutulur öngörüler ile ilgili düşüncelerimi paylaşmayı sürdüreceğim.
Bir yanıt bırakın