Düşünün… Bir Japon ya da İzlandalı veya herhangi bir ülke vatandaşı. Yanınıza gelmiş ve size anlatmaya çalışıyor. 133 yıl önce doğmuş birinden bahsediyor. O Kongo’lu, kendi kahramanını anlatıyor. Yaptıklarını anlatıyor. Memleketine verdiklerini. Slovakya’ya ya da Şili’ye. Her neresiyse. Yaptığı savaşlardan bahsediyor. O adamın kazandığı savaşlardan. Ülkesine kazandırdığı savaşlardan. Hem de 100 yıl önce kazandığı savaşlar. Kahramanını anlatıyor. Ülkesinin kahramanı. Anlatırken gözleri dolu dolu oluyor. Vatanına verdiklerini anlatıyor. Nikaragua’ya veya Papua Yeni Gine’ye. Ülkesini nasıl değiştirdiğini anlatıyor. O alev gözlü adamın yüz yıl önce ülkesini nasıl yüzlerce yıl ileri götürdüğünü anlatıyor. Nasıl geliştirdiğini. Endonezya’yı veya Yeni Zelanda’yı. Orası her neresiyse… Oranın dilini, giyimini nasıl değiştirdiğini, çağlar öncesinden çağlar ötesine nasıl taşıdığını. Vatanını emperyalist güçlerin elinden nasıl kurtardığını. Hem de elinde eteğinde hiçbir şey yokken nasıl çekip aldığını ballandıra ballandıra anlatıyor. Diyor ki, sadece savaşta ve cephede değil, uluslararası arenada, eğitimde, sağlıkta, sanayide, kültürde, tarımda, hayvancılıkta, bilimde, havacılıkta, denizcilikte ve akla gelebilecek her alanda… Memleketinin çehresini nasıl değiştirdiğini anlatıyor. Peru’yu, İspanya’yı, Hindistan’ı. Her neresiyse ülkesi, orayı nasıl bataklığın dibinden çıkarıp kurtardığını anlatıyor. O adamın yaptıklarının birçoğunun hala anlaşılamadığını söylüyor. Diyor ki, yaptıklarını yıkmak için ellerinden geleni yaptılar. Onu yok saymaya çalıştılar diyor. Tayland’ın tarihinden silmeye çalıştılar diyor. Hollanda’nın veya Eritre’nin. Onu yok etmeye çalıştılar diyor. Yaptıklarını yıktılar. Mirasını sattılar. Devrimlerini yok ettiler. Eserlerinin üzerinde tepindiler. Büstüyle futbol oynadılar diyor. Resmini taşımayı suç saydılar. İsmini söylemeyi. Nijerya tarihinden silmek istediler onu diyor. Polonya’da onu unutturmak istediler. Kanada’da yok saydılar, yok olmasına çabaladılar. 76 yıl önce ölmesine rağmen, ondan ölesiye nefret ettiler. Ondan, yaptıklarından, eserlerinden, bıraktıklarından. En çok da onu sevenlerden nefret ettiler diyor. O 76 yıl önce ölmüş olsa bile, 76 yıldır uğraşsalar bile, onu silemediklerine öfkelendiklerini söylüyor. Silemedikçe, yok edemedikçe daha da arttı öfkeleri, cüretleri diyor. Ondan nasıl hala kurtulamadıklarını anlayamadıklarını anlatıyor. Onun fikirlerini anlamaya çalışmaktansa, sürdürmektense devrimlerini, onu nasıl yıkacaklarını aradılar yıllarca diyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar başaramadılar diyor.
Düşünün, anlatan her nereli olursa olsun, bu anlattıkları size bir şey ifade eder mi? Mantıklı gelir mi? Tarih anlatılanların her bir satırı detaylarıyla yazıyor olsa da, anlatılanlar gerçeklerin sadece binde biri de olsa. İnanır mısınız ona. Masal gibi gelmez mi size anlatılanlar?
Ben inanmam. İnanamam herhalde. “Tabi tabi” der geçer ve işime bakarım.
Bu yüzden, kimseden inanmasını beklemeyin. Kimsenin anlamasını ummayın. Ondan nefret edenler böylesine aralıksız savaşırken yıllardır onunla, onu tanımayanların onu anlamasını beklemeyin.
Sadece çocuklarınıza anlatın. Hiç durmadan anlatın hem de.
Aslında onu en iyi bilenler, en iyi anlayanlar düşmanlarıdır. Onlardır ki, onu nasıl yenebileceklerinin yolunu aramaktadır durmaksızın, yıllardır. Siz de yeni nesillere anlatın onu nasıl korumamız gerektiğini. Nasıl sıkı sıkı sarılmamız, nasıl sahip çıkmamız gerektiğini öğretin. Tekrar, tekrar. Yılmadan ve bıkmadan.
Ata’m, Rahat Uyu…
Altuğ Tatlı
9 Kasım 2014
Bir yanıt bırakın