Spoiler Uyarısı: Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit üçlemeleri hakkında sahneler ve bilgiler içermektedir. İzlememiş ve izlemeyi düşünenlere duyurulur.
Hobbit Beş Ordunun Savaşı bu hafta vizyona girdi ve Peter Jackson’ın diğer Tolkien uyarlamalarındaki gibi hemen izledim. Hem de Hobbit serisinin diğer iki bölümünde olduğu şekilde büyük kızımla birlikte. Sıcağı sıcağına da kişisel notlarımı yazmak istedim. Buyursunlar efendim:
Evet, Yüzüklerin Efendisi’nin son filmi vizyona girdiğinde büyük kızım daha bir aylık bile değildi. Şimdi 12 yaşında ve Hobbit serisini onunla birlikte izleme şansını yakaladım. Tolkien’ın eserlerinin belki de en önemli özelliklerinden biri her neslin okuduğundan (ve artık izlediğinden) aynı keyfi alması olsa gerek. Tolkien, Hobbit’i 1937 yılında yayınlamış. O günden bu yana insanlar nesilden nesile giderek artan bir ilgi ile okumuşlar ve hayranlık duymuşlar. Ben de okurken duyduğum mutluluğu kızlarım okurken onların gözlerinde görmeyi uman bir hayranıyım. Kitap konusunda bu keyfi almama çok az kaldı. Ancak Peter Jackson sayesinde bu keyfi filmleri onlarla birlikte izleyerek daha erken yaşayabildim.
Sinemacılar için kitap uyarlaması yapmak oldukça riskli bir olay sayılır. Çünkü okuyucunun zihninde yarattığı dünyayı beyazperdeye uyarlamak hiç de kolay bir iş değildir. Bir yerde, yazarın anlattıkları okuyucu için bir araçtır ve bu aracı kullanarak anlatılanları gözünün önünde canlandırmasını sağlar. Ancak her okuyucu kitaptaki hikayeyi aklında bambaşka bir şeklide canlandırır. Bu durumda beyazperdede yönetmenin zihnindeki görüntü ile karşılaşan okuyucuların tamamını tatmin etmek doğal olarak hiç de kolay değildir. Tarih bir çok başarısız edebiyat uyarlaması film ile doludur.
Hele ki Tolkien’ın inanılmaz Orta Dünya’sından bahsediyorsak bu iş daha da zor. Yüzüklerin Efendisi serisi ile Peter Jackson büyük bir risk aldı ve bu konuda bir çok Tolkien hayranını tatmin etmeyi başardı. Bu konudan, filmi izlemeden önce kaleme aldığım “Hobbit – Zincir Son Halkasıyla Tamamlanıyor” yazısında da bahsetmiştim. Jackson, teknolojinin imkanlarını sonuna kadar kullanarak, Tolkien’ın kemiklerini sızlatmadan bu işi kotarmıştı.
Tabii ki yüzde yüz memnuniyetten bahsetmiyoruz. Birçok irili ufaklı sıkıntıdan bahsetmek mümkün. Örneğin o dönemde, kitapta yer alıp filmde yer almayan sahneler ya da karakterler hemen hemen tüm Tolkien fanatiklerinin dikkatini çekmişti. Bunlardan en önemlisi Tom Bombadil olsa gerek. Kitabın hemen hemen tüm hayranlarının gönlünde ayrı bir yere sahip olan bu müthiş karakter filmde kendine yer bulamamıştır.
Jackson bir röportajında, kitapta olup filmde olmayan sahnelerin filmle ilgili kısıtlamalar ve bütçe sebebiyle dahil edilmediğinden bahsetmektedir. Tom Bombadil’in sahnelerinin ise aslında çekildiği ancak filmin temposuna ters düştüğü için çıkarıldığını anlatmaktadır.
Eksik sahneler dışında, izleyiciyi rahatsız eden bir başka konu ise abartılar. Burada rahatsızlığa sebep olarak bahsedilen abartı, olaylar, olağan dışı mekanlar, yaratıklar, ejderhalar, büyüler gibi gerçeküstü durumlar değil, bunların görselleştirilmesinde yaşanan bazı doğal olmayan, fizik kurallarına uymayan ya da en yalın söylemle gerçekçi olmayan aksiyonlardı. Örnek vermek gerekirse Yüzüklerin Efendisi serisinde orkların üzerinden bir kalkan üzerinde sörf yaparak giden ve giderken de attığı oklarla onlarca orku öldüren Legolas’ın savaş sahneleri bunlardan biri şüphesiz. Ya da yine Legolas’ın Fül’e tırmanışı veya yere yığılan Fül’den inişi.
Ancak bu türden sahnelerin yoğunluğu, “nasıl olsa bir masal işliyoruz, izleyici böyle şeylere takılmaz” düşüncesinden midir yoksa Jackson artık Tolkien işlemekten sıkıldığından mıdır bilinmez, gittikçe artmış görünüyor. Örneğin ilk Hobbit filmi olan “Beklenmeyen Yolculuk” daki goblin mağarasındaki olağan dışı dövüş ve kaçış sahneleri. İkinci film olan “Smaug’un Çorak Toprakları” nda, hobbitlerin fıçılar içinde elf sarayından kaçış sahnesi de bunlardan bir diğeri. Delicesine akan nehirde, boş fıçıların içinde saraydan kaçan cüceler ve peşlerinden gelen elfler, o sırada saldıran orklarla savaşırlar. Ama ne savaşma. Hele Bombur’un fıçısının suyun debisi ile fırlayıp karaya çıkması, orkları önüne katarak suyun bir o yanından bir diğer yanından yoluna devam etmesi. Sonra Bombur’un ayaklarını ve kollarını fıçıdan çıkarıp, kendi etrafında dönerek orkları perperişan etmesi. Sonra suya atlayıp boş bir fıçıya girerek yoluna devam etmesi. Gerçekten görülmeye değer.
Tabii ki bir masaldan bahsediyoruz ve tabii ki “orklara inanıyorsun da bu mu seni şaşırttı?” diye sorulabilir. Ancak doğal olmayan bu durumlar filmin akışında izleyiciyi sarmaladığı sihirden çıkmasına sebep oluyor.
Son filmde de bir çok benzer sahnenin yanında bir tanesi izleyiciyi aynı şekilde içinde bulunduğu konsantrasyondan çekip alıyor ve belki de kahkahalarla gülmesine sebep olabiliyor. Sahne kabaca şöyle: Beş Ordunun Savaşı son hızıyla devam etmektedir. Legolas’ın üzerinde bulunduğu kule çökmüş ve bir vadinin iki tarafını birbirine bağlayan bir köprüye dönüşmüştür. Legolas bu köprü üzerinde Bolg ile savaşmaktadır. Uzatmayalım, sonunda köprü yıkılır ve Legolas, birer birer düşen tuğlalara bir merdivenmişçesine tırmanarak kurtulur.
Tamam, Elf‘ler tüyden hafiftir, tamam, kar üzerinde yürüseler iz bile bırakmazlar ama yapma be Peter Jackson. Koskoca Hobbit’i “Kara Murat Fatih’in Fedaisi” tadına çekme durduk yerde.
Evet, sanırım artık sıkılmış. Gerçi bu sonuç tamamen kendi tercihlerinden kaynaklanıyor. Yüzüklerin Efendisi tek bir filme sığmayacak kadar engin bir denizdi. Ancak Hobbit’i üç filme bölmek zaten bu ve benzeri durumlara davetiye çıkaracak bir karardı. Tavşanın suyunun suyu bazen yavan tad verebiliyor. Artık Jackson’un Tolkien’den biraz sıyrılması onun için de izleyiciler için de iyi olacak. Örneğin, 2016’da vizyona gireceği açıklanan ikinci Tenten filmi “Güneşin Tutsakları” na odaklanabilir artık. Ve umarız aynı psikoloji ve gerçeküstücülük gösterisini Tenten serisinden olabildiğince uzak tutar. Kendine güzel bir miras oluşturdu ancak bu tahmininden daha kısa bir sürede yıkılabilir.
Evet, Hobbit, Beş Ordunun Savaşı, daha önceki filmlerde de örnekleri olan “mantık” problemlerinin dışında olağan Orta Dünya atmosferini izleyiciye yansıtan ve sadık takipçileri tarafından zaten izlenmek zorunda olan bir filmdi. Bu anlamda yapımcısı adına çok da risk taşımayan bir film. İzleyici için de bazı şeyleri kabul ederek izlendiğinde makul sonuçlarla daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi zinciri tamamlayan bir halka.
Görseller: thehobbit.com
Bir yanıt bırakın