Steve Jobs; Modern Çağ dahisi, felsefecisi, sosyoloğu… Garip yaşam hikayesi, atılımları ve farklı bakış açısıyla bir çağa yön verdi.
İlk kazandigi para ile pek de beklenmedik bir harcama yapmıştı Steve Jobs. Hayatında yer eden en önemli şeylerden biri için, müzik için harcamıştı ilk parasını.
“Steve Jobs gerçek bir müzik aşığıydı”
Bu belki de çoğunuzu gülümsetecek cinsden bir cümle. Evet, Steve ilk kazancıyla en çok sevdiği şey olan müziği daha iyi dinleyebilmek için bir ses sistemi satın almıştı.
Aslında ipod mucizesinin de çıkış noktası bu merakindan kaynaklanmaktaydı. Hayatı boyunca bir çok ses sistemi değiştirdi. Her ne kadar dijital çağın devrimlerini yaratan kişilerden biri olsa da, evinde asla cd ya da dijital kaynaktan müzik dinlemeyi tercih etmezdi. Çünkü dijital müziğin eksik yönlerini bilmekteydi.
Yukarıdaki fotoğraf Diana Walker’ın “The Bigger Picture: 30 Years of Portraits” isimli kitabından alıntıdır.
İlk pikabı efsanevi Linn Sondek LP12’ydi. Akabinde Michell Gyrodec satın almıştı (sanırım bu tercih konusunda kendisiyle hemfikir değilim).
Bu merakı 200 bin dolarlik Wilson Audio Speaker’lara kadar gitti. Kendisi transistörlü dünyanın efendilerinden olsa da HiFi sistemlerindeki tercihleri ağırlıklı olarak Transistör öncesi dönemlerde kullanılmış olan lambalı amfiler yönünde olmuş.
Fotoğraftaki sistem şu bileşenlerden oluşuyor:
“- Pikap: GyroDec MK1. Durumuna göre 1.500 ila 2.500 Dolar civarına satın alınabiliyor.
– Hoparlör: Acoustat Monitor 3s. Steve Jobs’un sahip olduğu model nadir bulunan beyaz ızgaralı model ve hoparlör altinda orijinal ahşap ayakları var.
– Pre-ampli: Threshold – FET-One Durumuna göre 1.200 Dolar civarına satın alınabiliyor.
– Amplifikatör: Threshold STASIS-1 Durumuna göre 2.000 Dolar civarına satın alınabiliyor
– Radyo: Denon TU-750. Wired dergisine göre muhtemelen eski sisteminden kalma deniyor. Durumuna göre 10 Dolar civarına satın alınabiliyor, biraz ucuz yani…
– Resimden seçilebilen plaklar: Bach Brandenberg Concertos (Jean-Pierre Rampal, Maurice André; RCA), Ella Fitzgerald: The Cole Porter Songbook (Vol. 1, Verve) ve Steely Dan’s Aja (ABC).”
www.stereomecmuasi.com’dan alınmıştır
HiFi Nedir?
High Fidelity kökenli bu kelime yüksek sadakat demektir ve buradaki sadakat gerçek olan sese sadakattir.
Tercih bol bas tizden çok daha ötedir. O anda dinlediğiniz parçada enstrümanların tınlamalarından tutun, holographic (sahne) hissine kadar gerçekçiliktir.
Hifi sistem meraklısı olan birisi gerçeğe yakın bir ses ister. HiFi olgusu içerisinde “sahne” olgusu da vardır. Özetle değinmek gerekirse; stereo sistem sağ ve sol speakerlardan oluşmaktadır. Fakat bu 2 speaker gerekli akustik ve sistemsel koşulların varolmasıyla kendini oda içinde ses olarak kaybettirmektedir. Gözünüzü kapadığınızda vokal sesi ortadan gelirken, kaydın durumuna göre vokalin boyuna kadar tahmini mümkün kılabilmektedir.
Lambalı Amfi Nedir?
Transistörün çıkmasiyla maliyet fazlalığı ve kullanım zorluğundan dolayı atıllaşmış bu teknoloji günümüz HiFi’cileri tarafından hala kullanılmaktadır, neden mi? Günümüzde transistör denilen katihal bileşenlerle ses yükseltiliyor ve bu teknolojiyle cihazlar ucuza maledilebiliyor. Ayrıca örneğin bir radyo, cebimize girebilecek kadar ufak da olabiliyor.
Lambalı amfide ise transistör yerine lambalar kullanılıyor. Ses lambalar tarafından güçlendirilerek iletilmekte. Lambalı cihazların kati transistör mimarisine göre artısı ise ses sinyallerini dogala daha yakın ve daha hızlı iletilmesini sağlamaları. Bu durum daha yumuşak, sıcak ve gerçekçi bir ses olarak dinleyiciye geri dönmekte.
Ancak bu sistemlerin dezavantajları da var. Bunlardan en önemlisi zaman. Lambalı ses sisteminizin tam olarak randıman verebilmesi için amfilerin en az 30 dk standby durumunda tutulmaları gerekmekte. Ayrıca yüksek üretim maliyeti ve el işçiliğine de sahiptirler. Bunların da ötesinde Lambaların kullanım ömürleri vardır. Belli aralıklarla amfilerdeki lambalar değiştirilmelidir.
Steve ve diğer HiFi’ciler genelde neden pikap tercih eder?
Dijital kayıtlarda (cd,mp3 etc,) müzik bilgileri, kaydın kaynağında binary kod olarak bulunur (binary kod örnegi: 0101011110011). Bu kodlar, cd player yada mp3 playerların içinde bulunan bir çevirici ile (dac: digital to analogue converter) doğal sese en yakın hale dönüstürmek için işlenirler. Bu işlem sırasında ilgili sesin en yakını olan tınıya dönüştürülürler. Dolayısı ile bu zincir içinde ciddi kayiplar oluşur.
Pikapta aslolan ses zaten plak üzerine kazınmış olan izlerdir. Herhangi bir çevrim olmasına gerek kalmaz. Bu durum olası kayıpların da önüne geçer. Dolayısı ile dinleyiciye yansimasi daha dogal ve gerçekçi bir ses sunumudur.
Plak üretimi tüm hızı ile devam etmekte. Hatta Amerika’da plak satış sayısı zaman zaman cd satışlarına yaklaşmaktadır.
Plaklar bilindiğinin aksine, düzgün bir sistemle ve düzgün ayarlarla kullanıldığında herhangi bir çıtırtı yapmazlar. Bir benzetmeyle örneklememiz gerekirse; müziği resmini çizdiğimiz bir model olarak ele aldığımızda, dijital kayıtlar bize modelin yağli boya resmini verirken, plak veya diğer analog kayıtlar o modelin fotoğrafıdır.
Neil Young 2012 yılında bir roportajda şunu söylemiştir. “Steve Jobs dijital kaynağın öncülerindendir, fakat eve gittiğinde müziği pikaptan dinler.”
Yazımızın sonunda sizleri HiFi hakkında bir belgesel ile başbaşa bırakıyoruz.
Audiophile Club of Athens by Ken Barnes from audioluiz on Vimeo.
bostancı escort
ataşehir escort
kadıköy escort bayan
ataşehir escort
kartal escort
tuzla escort
pendik escort
bostancı escort
anadolu yakası escort
göztepe escort
alanya escort
Dac digital (to) analog converter olacak sanırım.
Yazılarımızı okuyup okumadığınızı kontrol etmek için özellikle yanlış yazdığımız bir açıklama idi Sayın Özaylak. Bulduğunuza göre artık düzeltebiliriz… 🙂