Baba – Bir Efsaneye Saygı Duruşu

Baba
Baba

Mehmet Tatlı‘yı rahmet ve özlemle anıyorum. Ancak bu yazı bir başka Efsane‘ye…

Digiturk, daha önceki yıllarda yaptığı gibi, bu yıl yine Şubat ayı boyunca Oscar‘lı filmlerin gösterildiği Moviemax Oscars kanalını açtı. Bu kanalın 2015 yılındaki  tanıtım reklamı şu cümle ile başlıyordu: “Mükemmelliğin ölçüsü nedir?”. Ve bu cümle söylenirken ekranda Clemanza‘nın (Richard Castellano), Michael Corleone‘nin (Al Pacino) elini öptüğü sahne yer alıyordu. Evet, bahsedeceğimiz “Efsane Baba“, tüm zamanların gelmiş geçmiş en güzel filmlerinden biri olan “The Godfather“.

 

Digiturk tanıtımında kullanılan bu cümle, Baba filmini gerçek anlamda tanımlayan bir ifade olarak zihnime adeta kazındı: Mükemmellik.

Başlangıcından bitişine kadar her anıyla adeta “mükemmel” kelimesini tekrar tekrar tanımlar gibi usta işi bir filmden bahsediyoruz. Yönetmenlik, senaryo, kadro, görüntüler, mekanlar, filmin aklınıza gelebilecek her öğesi tam da olması gerektiği gibi, tam da yerli yerinde. Sanki en ufak bir ayrıntıyı alsanız da yerine başka birşey koysanız, filmin büyüsü kaçacakmış gibi.

Örnek vermek gerekirse, çok sıradan bir sahne gibi görünse de, Don Corleone‘nin sokak ortasında vurulduğu sahnede yere düşen portakallar olmasa o sahne sanki eksik kalacakmış gibidir.

Hoş, Baba filmi ile portakalların özel bir ilişkisi olduğu da bir gerçek. Çoğu dikkatli izleyicinin gözünden kaçmış olsa da, filmin herhangi bir sahnesinde portakal ile bir şekilde bir araya gelen karakterlerin başına kötü şeyler gelir. Mesela ölmek gibi şeyler. Bunun bir istisnası yukarıda bahsettiğimiz sokak ortasında vurulma sahnesindeki Don Corleone‘dir. Bir çok yara almasına rağmen bu suikastten sağ kurtulmayı başarır.

 

Baba

 

Ancak filmde portakalla bir sonraki temasında onun lanetinden kurtulamaz. Filmin sonunda üzüm bağında torunuyla oynarken portakal kabuğunu dişine takarak torununu korkutur. Ve kaçınılmaz son, bir sonraki sahnede kalp krizi geçirerek ölür.

 

Baba

 

Portakalın laneti sadece Don Corleone‘nin üzerinde de değildir üstelik. Yukarıda da dediğimiz gibi “her kim ki portakalla görüne, tiz öle” durumları geçerlidir. Portakalla birlikte görülen kişi ya ölür ya da başına kötü birşey gelir. Üstelik her üç filmde de. Buyurun birkaç örnek:

Şu meşhur “reddedemeyeceğı bir teklif” yapılan film yapımcısı Jack Woltz (John Marley), Consigliere Tom Hagen (Robert Duvall) ile akşam yemeği yerken önünde bir portakal öbeği görülür. Sonrasında yatağında çok sevdiği atının kafasıyla uyandığı sahne filmi izlemiş her izleyicinin zihninde yer etmiştir.

Yine meşhur bir başka sahnede, Don Corleone‘nin topladığı mafya camiasının önemli karakterlerinin önünde portakallar görülür. Tabii ki sonrasında hepsi aynı anda suikaste uğrayarak öldürülürler.

İkinci filmde Don Corleone‘nin gençliğini oynayan Robert De Niro, tüm mahalleyi haraca kesen Don Fanucci‘yi öldürmeden önce Fanucci sokakta elindeki portakal ile oynamaktadır.

Üçüncü filmde yine bir mafya toplantısına yapılan helikopterli baskından önce masada bir portakal ile aynı karede görülen bir çok karakterin feci ölümüne şahit oluruz.

 

Baba

 

Portakallı sahnelerin ardı arkası kesilmiyor. Yine üçüncü filmde Michael Carleone, Vatikan‘da kan şekeri düşüp de kriz geçirince kendisine portakal suyu ikram edilir. Daha bir çok sahnede portakalın lanetini görürüz. Başlı başına ayrı bir yazı konusu olabilecek portakal konusunu burada bırakarak Baba efsanesine devam edelim.

Evet, filmin her sahnesi mükemmel bir bütünü oluşturan küçük parçacıklar gibidirler ve filmin ahengine katkı sağlarlar. Herhangi birini tamamen veya kısmen oynatmak filmin mükemmeliğine etki edebilir.

Bu mükemmelliği sağlayan en önemli etmenlerden biri hiç kuşkusuz ki oyuncu kadrosudur. Filmin kadrosundaki her bir oyuncu ayrı ayrı canlandırdığı karakterin her bir özelliğini en ince ayrıntısına kadar izleyiciye yansıtmakta ve film boyunca da senaryoya uygun şekilde geliştirmektedir. Consigliere Tom Hagen‘in (Robert Duvall) sakinliği ve kontrollülüğü, Sonny‘nin (James Caan) fevriliği ve kendisini babasının yerine hazırlamışlığı, Connie‘nin (Talia Shire) çaresizliği ve bu çaresizliğinin sürekli tetiklediği hırçınlığı, Fredo‘nun (John Cazale) beceriksizliği ve yalakalığı, Clemenza‘nın (Richard S. Castellano) kendini aileye adamışlığı en göze batan örnekler olabilir.

Film boyunca ters yönde seyreden iki gelişim de filmin en üst kademesindeki iki rolde görülür. Michael Corleone‘nin (Al Pacino) filmin başındaki toy, çekingen, ailenin işlerinden uzak olmaya çalışır halinden başlayıp, tüm yaşadıklarından sonra, yukarıda da bahsettiğimiz, filmin sonundaki sahnede Solozzo‘ya elini öptürürken görülen haline evrilişi tam bir efsane oyunculuk örneği içermektedir.

Tam tersi gelişim derken kastedilenin kim olduğunu da tahmin ettiniz herhalde. Don Vito Corleone‘nin (Marlon Brando) filmin başından, vuruluncaya kadar geçen süre içerisindeki herşeyi ve herkesi kontrol eden hali ile, filmin sonundaki bahçe sahnesinde torunuyla oynarken resmettiği hali de benzer şekilde taban tabana zıt görüntüyü bir oyunculuk dersi misali izleyiciye yaşatmaktadır.

Filmin başından son sahnesine kadar bir çok farklı üst düzey oyunculuk örneğini saymak mümkün olabilir. Ancak tabii ki oyuncular kendileri bir araya toplanarak gerçekleştirmediler bu filmi. En az oyunculuk kadar başarılı bir başka emek de yönetmenliğe ait. Francis Ford Coppola bu filmde adeta yönetmenlik konusunda “bu iş böyle yapılır” demektedir. Aynı şey senaryo için de geçerli. Mario Puzo‘nun aynı adlı romanını, yine Mario Puzo ile birlikte senaryolaştırmışlardır.

Ancak bu müthiş performans, Coppola‘ya En İyi Yönetmen ödülü için heykelciği getirmemiştir. En azından birinci film için. The Godfather, En iyi Film ve En İyi Uyarlama Senaryo Oscar‘larını, Marlon Brando ise En İyi Erkek Oyuncu Oscar‘ını alsa da, Coppola 1973 yılında üçlemenin bu ilk filmiyle Oscar‘a aday gösterilmesine rağmen heykelciği kazananamamıştır.

Baba, o yıl aldığı üç Oscar ve Coppola‘nın kaybettiği En İyi Yönetmen dışında, James Caan, Robert Duvall ve Al Pacino ile En İyi Yardımcı ödülleri başta olmak üzere En İyi Kostüm, En İyi Ses, En İyi Müzik ve En İyi Kurgu ile de aday gösterilmiş ve kazanamamıştır.

İşin ilginç yanı 1973 yılının En İyi Yönetmen ödülünü Cabaret filmi ile Bob Fosse kazanmıştır. Bugün dönüp bakıldığında, bir yanda tüm zamanların en beğenilen ve en çok izlenilen filmlerinden biri ve yönetmeni, diğer tarafta ise bugün belki de hiç kimsenin hatırlamadığı bir film ve yönetmeni. İşte bu karar, Akademi‘nin verdiği en tartışmalı kararlardan biri olarak tarihe geçmiştir.

Neyse ki, 1974 yılında, Baba 2 ile hakettiği heykelciğe gecikmeli de olsa kavuşmuştur Coppola.

Baba filmi, kazandığı 3 Oscar‘ın yanında, 5 Golden Globe, 1 Bafta ve dünyanın her tarafından sayısız farklı sinema ödüllerini de kazanmıştır.

Baba ve Oscar dendiğinde bahsedilmeden geçilmemesi gereken bir başka ayrıntı da Marlon Brando ile ilgili. Baba ile kazandığı bu en prestijli sinema ödülü Brando‘nun aslında ikinci heykelciği idi. İlkini 1954 yapımı On The Waterfront (Rıhtımlar Üzerinde) ile kazanmıştı. Ancak Brando beklenmedik bir şekilde bu ikinci Oscar‘ı reddederek törene katılmamış, kendi adına ödülü neden reddettiğini anlatan ve Amerikan Yerlilerine uygulanan kötü muameleler konusunda hazırladığı konuşma metnini okumak üzere yarı Apaçi yarı Meksikalı aktrist Sacheen Littlefeather’ı göndermiştir. Littlefeather, yaptığı kısa konuşmayla törene damgasını vurmuştur.

 

Baba filmi tüm bu ilgi ve beğeniyi hakeden bir başyapıttır. Bu yazının yazıldığı tarih itibarıyla en itibarlı sinema sitesi olan imdb.com‘un Top 250 listesinin ilk sırasını, 10 üzerinden 9.2 puan alarak The Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli) ile paylaşmaktadır. Üstelik devam filmi The Gotfather: Part II, 9.0 puan ile hemen arkalarında yer almaktadır. Ayrıca Baba filmi Tekrar Tekrar İzlenen Filmler listelerinde de çeşitli kategorilerde sürekli ilk 10 içerisinde yer almaktadır.

Dünya üzerinde birden fazla bölümüyle “En İyiler” listelerininin en üstlerinde yer alan çok fazla başka film bulunmamaktadır.

Filmin bu başarısında tabii ki Oyunculuk ve Yönetmenlik dışında senaryonun muhteşemliğinin de önemli rolü bulunur. Mario Puzo’nun o muhteşem eseri, Coppola, Brando, Pacino ve arkadaşlarının ellerinde bir efsaneye dönüşmüştür.

 

Baba

 

Bu efsaneyi sağlayan bir başka önemli etmen de filmin unutulmayan replikleridir. Filmin başından sonuna kadar akıllarda kalan bir çok önemli replik yer almaktadır. Bunlardan en önemlisi yukarıda da kısaca bahsettiğimiz “reddedilemeyecek teklif” meselesidir. Corleone Ailesi, karşısındaki kişiyi ikna etmek için gerektiğinde ona reddedemeyeceği bir teklifte bulunur. Bu teklif kimi zaman bir anlaşmadan yüklüce bir pay da olabilir, kimi zaman karşısındakinin kafasına dayanan ve eğer sözleşmeyi imzalamazsa beyninin önündeki kağıda akacağı şeklinde bir bilgi de:

On dakika içinde bu kâğıdın üstünde iki şeyden birini göreceğim: Ya imzanı, ya da beynini!

Hatta kimi zaman ünlü yapımcının adeta taptığı safkan atının canı da olabilir.

Film, baştan sona aileyi sürekli ön plana çıkaran mesajlar da içermektedir. Aileyle vakit geçirilmesi, herhangi bir topluluk içerisinde aile adına konuşan kişinin sözüne asla itiraz edilmemesi, aile bireylerine her zaman ayrıcalık gösterilmesi benzeri mesajlar sürekli ön plandadır. İşte bunlardan birkaçı:

Ailesiyle vakit geçirmeyen bir erkek, asla gerçek bir erkek sayılmaz.

 

Bir daha aklından geçenleri aile dışındaki birine asla söyleme.

İtalyan kültüründe de tıpkı bizde olduğu gibi ailenin yeri çok önemlidir. Hele ki bir Corleone Ailesi gibi “özel” bir aile söz konusu olduğunda, “aile” kavramı sadece kan bağı olan kişileri tanımlamaz. Ailenin içinde yer alan herkes o ailenin bir ferdidir. Bu durum da Baba filmlerinde çok fazla kereler ön plana çıkmaktadır.

Filmde daha bir çok önemli replik bulunmaktadır ve hepsi sinema tarihindeki yerlerini altın harflerle almışlardır. Ancak bir söz daha var ki, The Godfather hakkında yazarken bu sözden bahsetmeden geçmek gerçekten haksızlık olur:

Dostlarını yakın tut, düşmanlarını daha yakın…

Filmin en önemli özelliklerinden birinin oyuncu kadrosu olduğundan bahsetmiştik. Kadro gerçekten de hem filmin çekildiği zamanın hem de sonrasında gelecek onlarca yılın en önemli oyuncu gruplarından birini barındırmaktadır. Tabii ki bunların ben başında Marlon Brando gelmektedir.

Aslında Paramount Stüdyoları, Don Vito Corleone rolü için Laurence Olivier, George C. Scott, Anthony Quinn veya Ernest Borgnine‘den birini düşünmektedir. Casting aşamasında adı geçmesine rağmen Brandozor aktör” ünü sebebiyle stüdyo tarafından çok da tercih edilmemektedir. Ancak yönetmen Coppola ve eserin orijinalinin yazarı Mario Puzo, Marlon Brando konusunda ısrarcı olurlar. Bu ısrar sonunda sonuç verir ve bu efsanevi rol için Brando seçilir.

 

Baba

 

Benzeri bir durum Pacino için de yaşanır. Pacino, öncesinde çok da önemli olmayan roller aldığı birkaç tiyatro oyunu, film ve dizi dışında pek de bilinmeyen bir aktördür. Coppola, Michael Corleone rolü için daha önce bir tiyatro oyununda izlediği Pacino‘yu ister. Deneme çekimleri de çok başarılı değildir. Stüdyo bu rol için Warren Beatty veya Jack Nicholson gibi daha  bilinen bir aktörü oynatmak istese de Coppola‘nın ısrarlarıyla Michael Corleone rolünü Al Pacino alır. Pacino, 2010 yılında CNN‘de Larry King‘in programında da film çekimleri sırasında Coppola‘nın kendisini az daha kovacağını ancak Marlon Brando‘nun buna engel olduğunu anlatır.

 

Baba

 

Sebebi ne olursa olsun, Michael Corleone rolünü oynamasının hem sinema tarihi açısından hem de Al Pacino‘nun kendi açısından en doğru şey olduğunu söylemek mümkün. Bu sayede bu dev aktörün yolu açılmış ve kariyer basamakları birbirinden güzel roller ile önüne serilmiş oldu.

Hem de ne seriliş. Pacino, The Godfather filminden sadece 35.000 Dolar kazanır. Bu tutar aynı filmin diğer oyuncuları James Caan ve Diane Keaton‘ın aldığı ücret eşit, Michael Duvall‘ın aldığı ücretten 1.000 Dolar azdır. Ancak bu roldeki başarısı Pacino‘ya önce Gene Hackman‘la birlikte oynadığı Scarecrow ve sonrasında bir başka efsanevi film Serpico‘nun yolunu açar. Sonrasında oynadığı The Godfather II‘den ise 600.000 Dolar ve gişe gelirinin %10‘unu kazanır.

Bu ikinci filmde oyunculuk açısından ilginç bir durum da söz konusu olmuştur. Hollywood‘un dev iki aktörü Al Pacino ve Robert De Niro aynı filmde yer alırlar. Pacino, bu devam filminde Don Vito Corleone‘nin oğlu Michael Corleone‘yi canlandırmaya devam ederken, De Niro da, Don Vito Corleone‘nin gençliğini canlandırmaktadır. Doğal olarak her iki oyuncu aynı sahnede yer almazlar. Ancak büyük bir rekabete sahne olacak iki muazzam kariyerin belki de ilk kesişme noktası Baba II filmi olmuştur.

 

Baba

 

(Bir sonraki kesişme noktası olan Heat (Büyük Hesaplaşma) ve bu rekabet hakkında ilginç bilgiler için “HEAT’İ TEKRAR TEKRAR İZLEMEK İÇİN 10 NEDEN” başlıklı yazımızı okumanızı öneririz)

Bir başka oyuncu değişikliği de Sonny Corleone rolünde yaşanmıştır. Bu rol için Burt Reynolds düşünülmektedir. Marlon Brando, Don Vito Corleone rolünü oynamak için, sinema oyunculuğundan ziyade TV oyuncusu olarak gördüğü Reynolds‘un kadrodan çıkarılması koşulunu öne sürmüştür.

Sonny rolü için düşünülen bir başka aktör ise Robert De Niro idi. Aşağıdaki videoda De Niro‘nun Sonny rolü için yaptığı provalar görülmektedir.

Oyuncularla ilgili ilginç durumlardan birinin kahramanı ise filmdeki Johnny Fontane rolüne olan benzerliği dikkat çeken Frank Sinatra‘dır. The Godfather Effect kitabında Tom Santopietro, Sinatra‘nın, Vito Corleone rolünü oynamak için Coppola ile görüştüğünü, hatta onu tehdit ettiğini anlatır. Yazar, Sinatra‘yı “kariyer takıntılı” olarak tanımlamaktadır.

Oyunculukla ilgili pek fazla bilinmeyen bu bilgilere bir başka ilginç not düşerek devam edelim. Her üç Baba filminde de rol alan ve Don Vito Corleone‘nin kızı Connie Corleone Rizzi rolünü oynayan Talia Shire – ki biz kendisini Rocky filmlerinden, Rock Balboa‘nın eşi Adrian olarak da tanırız –  yönetmen Francis Ford Coppola‘nın kız kardeşidir. Coppola, başka aile üyelerine de küçük roller vermiş olsa da Talia‘nın Connie rolü için fazla güzel olacağını düşünmekte ve onu oynatmamayı planlamaktadır. Ancak prova çekimlerinde sonuç öyle mükemmel olmuştur ki Coppola bu düşüncesinden vazgeçer.

 

Baba

 

Oyuncular için yaşanan ikilemlerin bir benzeri yönetmen için de yaşanmıştır. Paramount Stüdyoları filmin yönetmenliği için ilk planda Coppola‘yı düşünmez. Mario Puzo‘nun bu çok satan romanının filme uyarlanması için öncelikle Elia Kazan, Arthur Penn, Costa-Gavras ve Richard Brooks gibi yönetmenlerle görüşülür. Bazıları senaryoyu reddeder, bazılarını ise stüdyo kabul etmez. Sonunda İtalyan mirası sebebiyle Francis Ford Coppola‘da karar kılınır.

Aslına bakarsanız Coppola da ilk etapta teklifi reddeder. Ancak yaşadığı mali sıkıntılar sebebiyle sonunda filmi çekmeyi kabul eder.

Coppola, filmin çekimlerinin henüz birinci haftasında Al Pacino‘nun yaralanması sonrasında çekimlerin aksaması gerekçe gösterilerek az daha kovuluyordu. Evet, yanlış duymadınız, daha birinci haftada…!

Hatta Paramount Stüdyoları, Coppola‘nın yerine geçecek yönetmeni bile belirlemiş ve hazırlamıştı.

 

Baba

 

Tüm bu stres yetmezmiş gibi filmin çekimleri sırasında Coppola‘nın üçüncü kızı Sofia doğar. Aynı Sofia filmdeki vaftiz sahnesindeki bebek olarak filmde görünür. Dahası, üçüncü filmde Michael Corleone‘nin kızı Mary Corleone rolünü oynar.

 

Baba

 

Sonuç olarak tüm bu “mükemmel” kadronun bir araya gelmesi bir çok açıdan pamuk ipliklerine bağlıymış demek mümkün. Kadro bu haliyle olmasaydı sonuç ne olurdu bilinmez ama belki de dünya az daha böyle bir şaheserden mahrum kalacaktı.

Hazır ilginç bilgilerden bahsederken, filmle ilgili birkaç başka ilginç bilgiyle devam edelim:

  • O ünlü açılış sahnesinde Vito Don Corleone‘nin kucağındaki kedi, aslında senaryonun aslında yer almamaktadır. Coppola bu kediyi Paramount Stüdyolarında dolaşırken bulur ve sete getirir. Kedi, ilginç bir şekilde Brando‘nun ayaklarına sürtünere mırlar ve Brando onu kucağına almak zorunda kalır. Kedi bir nevi kendi kendini filmde oynatır yani.

Baba

 

  • Yapım Yardımcısı Gary Fredrickson, Luca Brasi rolünü oynayan Lenny Montana‘nın kendisine, bir zamanlar Mafya koruması ve kundakçı olarak çalıştığını anlattığını söylemiştir. Rol için biçilmiş kaftan…!

 

  • Al Pacino ve Sonny Corleone rolünü oynayan James Caan, filmde anneleri Mama Corleone‘yi oynayan ve aynı zamanda bir American Jazz şarkıcısı olan Morgana King‘den sadece 10 yaş küçüktürler. Fredo rolünü oynayan John Cazale ise King‘den sadece 5 yaş küçüktür.

 

Baba

 

  • Sonny‘nin Carlo‘yu sokağın ortasında evire çevire dövdüğü sahne 4 günde çekilebilmiştir. Sahnede kullanılan her ayrıntı ince bir düşünce eseri yerleştirilmiştir. Araçların ahşap tamponları filmin çekildiği yılın özelliklerine uygun olarak yapılmıştır. Arka planda yer alan sarı kamyon da aslında orada olmaması gereken binaları ve nesneleri gizlemek için özellikle bu sahnede yer almaktadır.

 

Baba

 

  • Marlon Brando, Don Vito Corleone‘nin bir buldog köpeği gibi görünmesini istemiş ve bu amaçla dişlerinin yanına pamuk parçaları koymuştur. Film çekimleri sırasında ise bir diş hekimi tarafından yapılmış özel bir ağızlık kullanılmıştır ve bu ağızlık New York Queens‘teki American Museum of the Moving Image müzesinde sergilenmektedir. Ağızlığın Brando‘nun ağzına yerleştirilmesi her gün yaklaşık 3 saat sürmekteydi.

 

Baba

 

  • James Caan da Sonny Corleone rolünde daha “hayvansı” görünebilmek için diş protezi kullanmıştır.

 

  • The Godfather Effect kitabının yazarı Tom Santopietro kitabında şöyle demektedir:

Gerçekte “Godfather” diye bir terim yoktur. Bu terim Mario Puzo tarafından bulunmuştur.

 

  • Godfather, bu kitap için Mario Puzo tarafından icat edilen tek kelime kullanımı da değildir üstelik. “Don” öneki İtalyanca‘da “Amca” veya “Dayı” anlamına gelir ve ilk isimlerle birlikte kullanılır. Örneğin “Don Michael” veya “Don Vito” gibi. Ancak Puzo bu kitapta “Don” önekini isimlerle değil soyadlarla birlikte kullanmıştır: “Don Corleone“.

 

  • Moe Greene‘in gözünden vurulması sahnesi gerçek hayatta yaşamış bir gangster olan Bugsy Siegel‘in ölümünden esinlenilmiştir. Bu sahne için özel efekt uzmanları o zamana kadar hiç kullanılmamış bir yöntemle aktör Alex Rocco için özel bir gözlük çerçevesi tasarlamışlardır. Çerçevenin içine gizlenmiş iki tüp bulunmaktaydı. Bu tüplerden birinde sahte kan, diğerinde ise BB patlayıcı mekanizması ve sıkıştırılmış hava bulunmaktaydı. Bu dahiyane mekanizma sayesinde Greene vurulduğunda BB mekanizması sıkıştırılmış hava sayesinde tüpleri patlatmakta ve sahte kan akmaktaydı.

 

Baba

 

  • Benzer bir özel efekt de Polis Şefi McCluskey‘in alnından vurulma sahnesinde kullanıldı. Bu sahne için aktör Sterling Hayden‘e sahte bir alın hazırlanıp, içine sahte kan doldurulmuş ve vurulma anında çekilen bir misina ile delik açılması sağlanmıştır.

 

  • Filmin özel efektler açısından en komplike sahnesi Sonny‘nin vurulma sahnesiydi. Jones Beach Otoban Gişelerinin önündeki sahnede James Caan‘ın elbisesine gizlenmiş sahte kan ile dolu 127 kesecik kullanılmıştı. Sadece bu sahnenin maliyeti 100.000 Dolar tutmuştu.

 

Baba

 

  • Francis Ford Coppola, The Godfather‘ı bitirdiğinde kendisi de neredeyse tükenmiş durumdaydı. Herhangi bir şekilde filmin devamı ile ilgili bir proje yoktu çünkü filmde kitabın orijinalindeki tüm hikaye anlatılmıştı. Verdiği bir röportajda Coppola ikinci film fikrini şöyle anlatıyor:

“Ancak sonradan Vito ve Michael’in hayatlarındaki paralelliği anlatma fikrinin ilginç olabileceğini düşündüm” .

Sinema’da “mükemmelliğin” en üst düzey örneklerinden biri olan The Godfather çekileli tam 44 yıl olmuş. Zamanının çok ötesinde olan bu başyapıt, daha yıllarca aynı keyifle izlenecek ve belki de tüm zamanların en büyük filmi olmaya devam edecek.

Başta Mario Puzo, Francis Ford Coppola, Marlon Brando, Al Pacino ve ikinci filmde ekibe katılan Robert De Niro olmak üzere emeği geçen herkesin ellerine sağlık.

 

Baba

 

Kapak görseli: Sati Hartigan

 

Altuğ TATLI hakkında 143 makale
1971 Çanakkale doğumluyum. İzmir’liyim. Birkaç kısa süreli kesinti dışında hayatımın tamamı yaşamayı çok sevdiğim ve bir parçası olmaktan gurur duyduğum İzmir’de geçti. Evli ve iki çocuk babasıyım.

2 yorum

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Lütfen aşağıdaki kodları giriniz (captcha) *